GRUP VARDİYA: Filiz Kıran Fırtınalarına Karşı Israrla

GRUP VARDİYA: Filiz Kıran Fırtınalarına Karşı Israrla

Grup Vardiya 1997’den beri çalışmalarını BEKSAV bünyesinde devam ettiriyor.

Şimdiye dek 4 albümü ve çok sayıda tekli çalışması bulunan ekip, kendini devrimci mücadelenin müzikli bir biçimi olarak tanımlıyor.

Albümler:

Buluşma – 2000

Ellerinde Pankartlar – 2004

Umut Dimdik Ayakta – 2017

Israrla – 2022

  • Grubun albümlerine ve kadrosuna bakıldığında iki dönemi varmış gibi duruyor. Buluşma ve Ellerinde Pankartlar albümleri ilk dönem, Umut Dimdik Ayakta ve Israrla albümleri grubun ikinci bir dönemi gibi duruyor. Sound olarak da iki farklı dönem gibi. Bu değişimi nasıl ele alıyorsunuz?

Devrimci müzik gruplarının nitelik ve niceliği, parçası olduğu devrimci mücadeleden bağımsız bir yerde değil. Kitle hareketlerinde bazı dönemler yükselişler bazı dönemler geri düşüşler olduğu gibi, devrimci müzik gruplarında da bu durumun bizde yarattığı sonuçlar oluyor. “Buluşma” ve “Ellerinde Pankartlar” albümlerinin çıktığı dönemi düşündüğümüzde devrimci hareketlerin bugüne göre nitelik ve nicelik olarak daha iyi bir düzeyi vardı. İçerisinde sanatsal faaliyetlerimizi yürüttüğümüz BEKSAV’ın da o dönem kültür ve sanata dair daha başarılı çalışmaları vardı. 2010 yılında BEKSAV’ın 4 yıl boyunca çalışmalarına ara vermesi de bizim bakımımızdan bir kopukluk yarattı, soruda da belirtilen dönem ayrımının altında bu sebebin yattığını söyleyebiliriz. Sonra BEKSAV’ın yeniden açılması ve yeni bir kadro ile çalışmalarımıza devam etmemizin de yarattığı bir boşluk söz konusu. Yeni Vardiya’nın özellikle bu dönemde yaşadığı en büyük sıkıntı müzikal nitelik düzeyiydi. Bir taraftan eskinin izini sürmeye çalışırken bir taraftan da yeniyi nasıl yaratacağımızın sancısı içerisindeydik.

Eski ile yeniyi kıyaslarsak şunu söyleyebiliriz: Eski Vardiya üyelerimizin hemen hemen hepsi tam zamanlı olarak kolektifin kadrosuydu ve tüm zamanını Vardiya’ya ayırabiliyordu, yeni dönemdeyse üyelerimizin çoğu bir yandan emek alanının doğrudan bir parçası olurken bir taraftan da Vardiya içerisinde müzikal çalışmalar yapmaya çalışıyordu. Örneğin bir arkadaşımız tekstilde çalışırken bir taraftan da solist olarak grubumuzda yer alıyordu. Gitarcı arkadaşımız tornacı, yan flütçü arkadaşımız sağlık emekçisiydi. Bu durumun müzikalitemize olumlu ve olumsuz yansımaları oldu. Sancılı bir gelişim sürecimiz oldu. Hâlâ daha bu sürecin devam ettiğini söyleyebiliriz. Arayışlarımız ise mücadelenin seyrine benziyor, devam ediyor.

  • Röportaj sorularını hazırlamadan önce sizinle daha önce yapılmış röportajları okumak ve tekrara düşmemek için biraz internet araması yapmıştım. Şaşırtıcı bir şekilde sizinle yapılan röportaj sayısının çok az olduğunu gördüm. Neden böyle?

Eski dönemde röportajlarımız fazlaca olmuş. Daha çok basılı medyada yer almış. Biz de bunu arşiv taramaları sonrasında gördük. Yeni dönem bakımından tartışmak gerekirse eğer, haklısınız, çok fazla röportajımız yok. Bunun bizimle ilgili olan bir tarafı da olmakla beraber asıl olarak devrimci müzik gruplarına karşı olan mesafenin uzaklığıyla ilgili. Sadece Vardiya bakımından değil, diğer devrimci müzik grupları için de bu durumun benzer olduğunu düşünüyoruz. Bizim bu noktadaki eksikliğimiz bir gerçek ve ilerleyen süreçte bunu tamamlamaya çalışacağız.

— Kendimizi Umutsuzluk, Yılgınlık ve Korkunun Panzehiri Olarak Düşünmeliyiz

  • Devrimci müziğe ilgi önceki yıllara göre daha az gibi görünüyor. Bunda elbette siyasal durumun getirdiği yılgınlık, korku ve ideolojik yenilgi ruh halinin topluma yayılması var. Bir de diğer taraftan düşünürsek, devrimci müziği üretenlerin bu konudaki eksikleri neler?

Devrimci müziğin önceki yıllara göre görünürlüğünü kaybetmesinde devrimci mücadelede kaybedilen ivmenin etkisi çok belirgin bir sebep. Ancak çuvaldızı biraz da kendimize batırmamız gerekiyor. Bu durum, aynı zamanda biz, devrimci müzik yapmak için bir araya gelenlerin de mücadele ile kurduğu ilişkinin de sonucu. Tek başına devrimci mücadelenin bize olan yansıması üzerinden durumu tariflemek bizi yanlış sonuçlara götürebilir. Kendimize de bir noktada haksızlık ederiz. Çünkü devrimci mücadeleden sadece etkilenen değil, aynı zamanda devrimci mücadeleyi etkileyen, ona ivme kazandıran bir yerdeyiz. Bu gerçekle ne kadar hareket ettiğimiz ise biraz tartışmalı.

Kendimizi kitlelerde ortaya çıkan umutsuzluk, yılgınlık ve korkunun bir panzehiri olarak düşünmeliyiz. Uzun süredir Vardiya gündeminde bu meseleyi sıkça ele alıyoruz. Hem düşünsel hem de müzikal olarak arayışımız sürüyor. İçinde yaşadığımız kapitalist kültürel hegemonya ile mücadele etmeye çalışıyoruz.

Vardiya’nın müziğinde geçmişten bugüne gerçekleşen tınısal değişim ayrı bir inceleme konusu elbette ama her dönemin ruhu nasıl farklılaşıyorsa müziği de benzer devinimlerde bulunuyor. Dolayısıyla devrimci müzik grupları içeriksel devrimciliğin yanı sıra biçimsel olarak da arayışlar ve sancılar içerisinde olmaya devam ediyor. Şu anki müziğinizde yeterli bulmadığınız ve değiştirmeye/geliştirmeye çalıştığınız bir yön var mı? Ya da müziksel olarak yönelmek istediğiniz yeni bir yol/rota?

Bizce soruda bahsi geçen arayışlar her zaman olacaktır. Bunu her zaman hissediyoruz. Bazen bu arayışlarda tıkandığımız noktalar da oluyor. Bu tabi biraz da bizim müzikal bilgimizle de bağlantılı çoğu zaman. Hatta belki de çok belirleyici bir engeldi bizim için müzikal bilgimiz ve olanaklarımız. Geçmiş devrimci müzik külliyatından faydalanmaya çalışmakla birlikte yeni biçimler bulmaya da çalışıyoruz. Örneğin Türkiye ve Kuzey Kürdistan bakımından düşününce devrimci müzik gruplarında bağlamanın yaygınlığına karşı saksafon ve klarneti şarkılarımızda daha fazla kullanmaya başladık. Özellikle son birkaç yıl içerisinde kaydettiğimiz şarkıların alt yapısında padleri ve synthesizer sesleri çokça kullanmaya başladık. “Israrla” albümünde de şarkılarımızda yeni formlar denedik.

  • Örgütlü bir müzik grubusunuz. Devrimci sanata önemli katkılar yapan ve bünyesinde çeşitli sanat oluşumlarını barındıran BEKSAV bünyesinde çalışmalarınızı kolektif bir şekilde sürdürüyorsunuz. Örgütlü ve kolektif sanat icrasına dair ise dönemsel yargılar-önyargılar olabiliy Bu dönem de örgütlü ve kolektif bir sanat üretiminin sığ, özgür olmayan bir şey olduğu fikri oldukça baskın, özellikle sanat camiasında. Siz bu yaklaşımları ve eleştirileri nasıl görüyorsunuz? Örgütlü ve kolektif sanat yapmanın özgürleştirici tarafını, sığlaştırma tehlikesi olan taraflarıyla birlikte ele alabilir misiniz?

Kapitalizmde, özellikle içerisinde yaşadığımız post-modern yaşamda bireycilik bilinçli olarak öne çıkarılıyor. Bunun sanatta yansımasını düşünüyoruz; örgütlü ve kolektif sanat icra edenlerin karşısında olanların sanatta yarattığı nasıl bir kırılma var mesela? Bireysel olunca daha çok para kazanıyorsun. Daha çok görünür oluyorsun. Ama bunun ötesinde toplumsal dönüşüme dair hiçbir şey söylenmiyor.

Kalıcılık bakımından da düşünürsek aynı durum söz konusu. Hızlıca tükenen üretimler söz konusu. Diğer taraftan bu durum aynı zamanda kavgadan kaçışın sonucu. Bazı geriye düşüşlerin sanatta bireyselliğin doğru olduğu yanılgısını ürettiği bir dönemden geçiyoruz. Çok iyi şarkı söylemek ya da çok iyi enstrüman çalmak önemli ama bunun toplumsal dönüşüm için nerede durduğu bizim için daha önemli. Virtüöz olmayan ama doğru bir hikâyeye omuz vermiş müzisyen bizim açımızdan daha kıymetli.

Bireyin öne çıkarılması kapitalizmin bilinçli bir tercihi. Kolektiflik ve örgütlü sanatsa onun düşmanıdır. Bu sebeple de ısrarla kolektif sanatı savunmalı, sanatı kolektif olarak üretmeliyiz. BEKSAV’daki atölyelerimizde de bunu tartışıyoruz. Bizce, sanatı örgütlü olarak ortaya koymak bir kısırlık yaratmıyor. Tam tersine tek tek her üyemizin gelişimi bakımından da bunun olumlu etkileri açıkça görülüyor.

Bizim için BEKSAV bir okul. Bu okulda politikayı ve sanatı öğreniyoruz ve de yeniyi yaratmaya çalışıyoruz. Örneğin BEKSAV’da sanat tarihine ve akımlarına dair atölyeler yapıyoruz. Sadece bu atölyelerin varlığı bile düşünsel olarak bize çok şey katıyor.

  • Vardiya’nın bir başka öne çıkan özelliği de albümlerde ve konserlerde Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında konuşulan farklı dillerde şarkılara yer vermesi. Bu çokdilli zemini nasıl temellendiriyorsunuz?

Şuan 100. yılını dolduran cumhuriyet, kuruluşundaki üniter devlet yapısı ile içerisinde yaşadığımız Anadolu ve Mezopotamya coğrafyasında yaşayan dillere yönelik her zaman asimilasyoncu bir politika izledi. Örneğin cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Halkevleri’nde birçok Kürtçe eser çalınıp Türkçeleştirildi bir dönem. İçerisinde yaşadığımız bu coğrafyada birçok dil yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bizce dil, toplumsal yaşamın en önemli unsurlarından biridir. Anadilinde eğitim hakkının da savunucusuyuz. Bu coğrafyanın farklı dillerinde şarkıları en fazla devrimci müzik grupları söylemeli diye düşünüyoruz. Bir albüm hazırlığına girdiğimizde de, konser repertuvarını oluştururken de bu bakış açısıyla hareket etmeye çalışıyoruz, farklı dillerden de şarkılar seslendirmeye özen gösteriyoruz.

— Güncel Politikaya Dair De Hızlı Üretimler Yapılması Önemli Bir Yerde Duruyor.

  • Grubun çeşitli güncel konulara ilişkin besteler yapma alışkanlığı da var. Madencilerin yürüyüşünü selamlayan “Öyle mi Alay Komutanı”, Hrant Dink cinayetinden hemen sonra yayımlanan “Kül”, Suruç Katliamı’nın 7. yıldönümü için yapılan “Gidenlerin Dilinden”,  HDP için yapılan seçim şarkıları… Bu refleksler nasıl karşılık alıyor dinleyicilerden?

Bahsi geçen şarkılar ve benzeri şarkılarımız güncel politikaya dair söylediğimiz sözümüz oluyor. Bizler açısından güncele dair hızlı refleks tepkiler vermek önemli bir yerde duruyor. Bu refleks verme çabası kayıt alanında da bizi ileriye taşıdı. Bu refleks çalışmalarının sonucunda diğer üretimlerden daha fazla reaksiyon alıyoruz. Şarkıların yayılımının istatistiksel verilerinden de bunu görüyoruz. Bizim gibi grupların müzik cephesinden, yoğunlaşma ve zamana yayılma ihtiyacı duyulan albüm çalışmalarının yanında, güncel politikaya dair de hızlı üretimler yapılması önemli bir yerde duruyor.

  • Türkiye’de muhalefetin tamamı üzerindeki baskı devam ediyor. Devrimci müzik gruplarına dair de baskı her yönüyle kendini gösteriyor. Siz de çeşitli zamanlarda doğrudan, çeşitli zamanlarda da dolaylı olarak bu baskıdan nasibinizi aldınız, alıyorsunuz. ETHA’da 2022 Mart’ta yaptığınız röportajda bu baskıyı “filiz kıran fırtınaları” şeklinde ifade etmişsiniz. Peki buna karşı mücadele eden ve filizlerini fırtınalardan korumayı başaran sizin bulunduğunuz konumun tarifini nasıl yaparsınız?

Devrimci mücadelede nicelik ve nitelik olarak zayıflamanın yanında çok fazla kayıplar da verdik. Suruç’ta birçok arkadaşımızı kaybettik. Ve birçok Vardiya üyesi arkadaşımız da yaralandı. Enstrümanları da parçalandı. Çalışma yaptığımız BEKSAV binası çokça kez basıldı. Stüdyo ekipmanlarımıza ve albüm kayıtlarımıza el konuldu. Aslında biz faşizme karşı mücadele veriyoruz. Bu mücadeledeki ısrarlı yürüyüşümüzün bir sonucuydu son çıkardığımız “Israrla” albümü. “Umut Dimdik Ayakta” albümüne ismini veren şarkımız da bu baskı ve saldırılara karşı umudu büyütmenin bir çağrısı oldu. Baskılar bizi yavaşlatabilir ama ilerleyişimizi engelleyemez.

  • Devrimci bir müzik grubunu var etmek, sürekliliğini sağlamak zaten başlı başına büyük bir çaba. Çünkü devletin baskısı, dinleme algoritmalarının taraflılığını bir tarafa bıraksak bile ciddi bir geçim problemi var. Devrimci müzik gruplarının konser sayılarında da belirgin bir azalma var. Yani bu grupların içerisinde yer alan kişilerin geçimini sağlama problemini çözmek giderek zorlaştı. Bu maddi konuları konuşmak çok tercih edilmese de önemli bir sorun ve pek çok grup girişimi bu bölümü çözemediği için dağılıyor. Siz nasıl bir yöntem uyguluyorsunuz? 

Yukarıda da değindiğimiz gibi birçok arkadaşımız müzisyenlik dışında işler yapmak zorunda kalıyor. Başka işlerde çalışıp yaşamını idame etme durumu çalışmalarımız bakımından da çokça engeller ortaya çıkarıyor. Müzikal çalışmalarımızda ve provalarımızda yansımasını sıkça görüyoruz. Tabii ki bu ciddi bir sorun. Çözüm üretmekte bizler de zorlanıyoruz. Çeşitli formüller üretmeye çalışıyoruz.

— Devrimci Müzik Gruplarının Ortaklaşma Zeminlerinin Yaratılması Önemli Bir İhtiyaçtı

  • Devrimci mücadele içerisinde bulunan farklı fraksiyonlarla ve farklı siyasal perspektifteki gruplarla da sürekli dayanışma içerisindesiniz. Hatta bunu ETHA’da yayımlanan röportajda şöyle ifade etmişsiniz: “Genelde sol protest gruplarında bir dayanışma problemi seziyoruz. Bunu kırmak istiyoruz. Grup Yorum biziz, Munzur da biziz, tersinden onlar da Vardiya diyebilmeliyiz. Bizim diğer sol gruplarla kurduğumuz siyasal anlamdaki ortaklaşmanın müzikal olarak da ortaklaşmasına ihtiyaç var. Çünkü öyle bir konjonktürden geçiyoruz ki dağınık bir şekilde müzikler yapan ekipler bir araya geldiklerinde müthiş bir enerji oluşması söz konusu. Vardiya bu durumu değiştirme çabası içerisinde.’’ Ölüm orucunda kaybettiğimiz Grup Yorum üyeleri Helin ve İbrahim için yaptığınız “Yürüyene” şarkısı, İbrahim Kaypakkaya’nın ölümünün 50. yılında kaydettiğiniz “İbrahim Yoldaş” yorumlamaları bunun somuta dönüşmüş çabaları gibi duruyor. Bu çabanız karşılık buluyor mu? Devrimci gruplar dayanışma zemini oluşturabiliyor mu?

Emekçi sol hareketi çeşitli gündemler ekseninde yan yana gelip eylem birlikleri yapıyor. Ortak platformlar kuruyor. Hatta parti bile kurarken devrimci müzik grupları üzerinden düşünürsek ne durumdayız?  Devrimci müzik gruplarının dağınık bir şekilde ciddi bir deneyimi söz konusu. Bizlerin son dönemde özellikle bu deneyimler noktasında ortaklaşmamız ve birbirini destekleyen ortaklaşma zeminlerinin yaratılması büyük ihtiyaçtı. Bu kapsamda güzel adımlar attık. Örneğin özellikle pandemi sürecinde açlık ve yoksulluğa mahkum olup intihar eden müzisyenlere dikkat çekmek için hazırladığımız “Günü Gelir” adlı şarkımızı on beş müzik grubu ve sanatçıyla seslendirdik. Bu birlikteliklerin çoğalması için kendi içimizde tükettiğimiz tartışmaları dost grubumuz Praksis ile de tartıştık. “Birlikte neler yapabiliriz?” sorusuna yanıtlar aradık.  Bu tartışmaların sonucunda on beş devrimci müzik grubunun bir araya geldiği “Sol Müzik” birlikteliği oluştu ve ilk ortak albümümüz “Kavga” yayımlandı.

  • “Kavga” albümü aynı zamanda devrimci müziğin tarihinde de bir ilk olarak yerini aldı. Dışarıdan bakınca insan soramadan duramıyor, bir araya gelmesi pek de mümkün gözükmeyen bu gruplar nasıl oldu da ortak bir çalışma yapmayı başardı? 

Bizim açımızdan bu birliktelik tarihsel bir yerde duruyor. Albüm süreci bizler için çok öğretici oldu. Her bir müzik grubundan çok şey öğrendik. Devrimci müzik grupları arasındaki ilişkiyi de güçlendirdiğine inanıyoruz. Bu birlikteliğin daha da genişleyerek devam edeceğine inanıyoruz.

Başlangıçta bir araya gelirken farklı görüşlere ve müzik tarzlarına sahip grupların bir araya gelişinde yaşayacağımız sorunlara dair önden fikir alışverişi yaptık. Temel aldığımız şey, devrimci müzik yapan grupların en geniş birlikteliği oldu. Haliyle bütün grupların siyasal ve ideolojik hassasiyetlerini gören bir noktadan hareket ettik. Temel meselemiz işçi sınıfının, kadınların, gençlerin, LGBTİ+’ların, Kürtlerin, Alevilerin… kısacası bu coğrafyada yaşayan ezilenlerin mücadelesini güçlendirmek için “Kavga” temasında buluştuk. Aslında bir araya gelişlerimizin sebeplerin ne kadar çok olduğunu görmüş olduk. Albüm aynı zamanda devrimci müzik gruplarına yönelik faşist politikalara karşı birleşik mücadelenin yanıtı ve çağrısı oldu. Bu oluşumun, sadece ortak albümlerle sınırlı kalmayıp aynı zamanda bu birlikteliğin farklı bir mücadele formu kazanması gerektiğini de düşünüyoruz.

— “Kavga” Albümü Güçlü Bir İdeolojik Yanıt

  • Albüm beklediğiniz etkiyi yarattı mı?

Albüm bizim beklediğimiz etkiyi yarattı. Bu kadar fazla devrimci müzik grubunun bir araya gelip ortaklaşması bile bizce çok kıymetli. Bu albümün politik olarak da bir cevap niteliği taşıdığını düşünüyoruz. “Kavga” albümü bizce emekçi sol hareketin birçok bölüğünün yedeklendiği Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın seçimlerdeki başarısızlığı sonrası yaşanan umutsuzluk karşısında oldukça güçlü ideolojik bir yanıt olarak ortaya çıktı. Bu ideolojik yanıtı biz çok kıymetli buluyoruz.

Bunun yanında albüme dair çokça olumlu dönüş aldık. Tabii aldığımız olumsuz eleştiriler de oldu. Mesela albümdeki şarkıların devrimci müzik bakımından yaşanan sorunlara yanıt üretmediğine dair eleştiriler geldi. Yine mesela, “Albümün adı ‘Kavga’ fakat şarkılar gerçekten mücadeleye çağırıyor mu?”, “Ezilenlerin mücadelesine bu şarkılar ne kadar değiyor?” gibi sorularla karşı karşıya geldik. Öte yandan albümdeki bazı şarkıların oldukça liberal olduğu eleştirileriyle de karşılaştık. Müzikalitesinin etki gücünün düşük olduğuna dair de eleştiriler aldık. Bu eleştiriler olumlu veya olumsuz olması önemli olmaksızın bizi sevindiriyor, sonraki üretimler için zihnimizi harekete geçiriyor.

Öte yandan albümün yayılması ve tanıtım konserlerinin yapılması noktasında eksik kaldık. Şu an bu eksikleri gidermeye dönük adımlar atma noktasında ortaklaştık. Bu çabalar, albümün ve sonrasındaki çalışmalarımızın etkisini artıracaktır diye düşünüyoruz.

  • Devrimci müziğin yolu devam ediyor, Vardiya’nın yolu da… Elbette bu yola dinleyiciler olarak ortak olmak isteyen bizler de Vardiya’nın yeni döneme dair planlarını merak ediyoruz. Yeni albüm çalışmaları, besteler, konserler… Neler planlıyorsunuz?

Önümüze koyduğumuz yeni bir albüm hedefi var. Bu albüm için oluşturduğumuz havuzda yeni bestelerimiz hâlihazırda mevcut. Şu an albümün demlenme sürecindeyiz diyebiliriz. Uzun zamandır sanatçı dostlarımızla yapmak istediğimiz düet çalışmalarına da yer vermek istiyoruz. Bunun yanında devrimci önderler için yapılan eserleri tekrar yorumlamak gibi bir hedefimiz de var. “İbrahim Yoldaş” eserini yorumlamıştık. “Şarkışla” ve “Kızıldere” eserlerini de kaydetmek istiyoruz. Bu eserlerin devrimci mücadele bakımından önemli olduğunu düşünüyoruz. Türkiye devrimci hareketi bakımından, 68 gençlik önderleriydi İbo, Mahir, Deniz, Mazlum, Sinan… Her biri ayrı bir köşe taşıdır. Bu bağlamda bugün onları hatırlatmak, anmak onlar için yakılan şarkıları tekrar yorumlamak bizim için de ideolojik bir değer taşıyor. Bugün her zamankinden daha yoğun bir şekilde mücadelede ideolojik olarak hatırlatmalara ihtiyaç olduğunu görüyoruz. Çünkü burjuva ideolojisi her şekliyle kendisini üretiyor. Ona karşı ideolojik mücadeleyi büyütmekte ısrar çok temel bir ihtiyaç.