GÖLGEDEKİLER: “Alır büyüklerin yerini küçükler’’

Çalışmalarını İstanbul/Esenyurt’taki Gölge Kültür Sanat Merkezi bünyesinde yürüten Gölgedekiler Müzik Grubu, şimdiye dek iki albüm yayınladı. Aynı zamanda çeşitli zamanlarda tekli şeklinde şarkılar yayınladı. 

Albümler:

Mevsimsiz – Diriliyorum (2014)

Çağrı (2016)

Tekliler: 

Kavo, Malum Şahıs, Halkların Devrim Marşları (ortak albümde), Kavga (ortak albümde)

’’Esenyurt’ta yaşayan gençler olarak Gölge Kültür Sanat Merkezi’ni kurduk’’

Gölge Kültür Sanat Merkezi 2009’da Esenyurt‘ta kuruluyor. Esenyurt ayrıntısı oldukça önemli. Kültür-sanat kurumları genellikle büyük şehirlerin merkez ilçelerinde kuruluyor. Esenyurt’ta böyle bir çalışmanın ihtiyacı ve motivasyonu nereden kaynaklandı?

Esenyurt, Türkiye’nin en kalabalık ilçelerinden biri. Özellikle 80‘lerin sonundan itibaren Kürdistan ve Anadolu’dan çok yoğun göç almış büyük bir sanayi ilçesi aynı zamanda. Bizler de Kürdistan’dan göçen ailelerin çocukları olarak neredeyse hayatımızın tamamını Esenyurt‘ta geçirdik. Ve buradaki bütün olumsuzlukları, eğitim hayatımız ve yaşantımız boyunca hissettik. Kötü giden bazı şeylere kültür sanat cephesi‘nden bir cevap olabilmek adına, tamamen Esenyurt‘ta yaşayan gençler ve Kürdistan’dan göçmüş insanların çocukları olarak Gölge Kültür Sanat Merkezi’ni 2009 yılında kurduk. Yaşadığımız şehirde olumsuzlukları tersine çevirmek, yaşadığımız şehirdeki dezavantajları belli ölçülerde ortadan kaldırmak adına böyle bir refleks göstermiş olduk.

Sizi alışıldık konser mekânlarından ziyade daha çok devrimci etkinliklerde ya da mitinglerde sahnede görüyoruz. Zaten kendinizi de bu duruma uygun olarak devrimci-yurtsever mücadelenin içerisinde olan bir müzik grubu olarak tanımlıyorsunuz. Devrimci müzik grupları geçmişten bugüne hep mücadeleyi besleyen ve ondan beslenen bir pozisyonda oldu. Onlarca gruptan bahsedebiliriz bu anlamda ve her biri kendi türüyle dönemine yön verdi. Peki bugün için düşündüğümüzde, bir devrimci müzik grubunu “devrimci” yapan şey nedir?

Biz Gölgedekiler Müzik Grubu’nu aslında 2000’lerin ortasında kurmuş olduk. Kültür merkezinden önceki süreçte de amatör bir müzik grubu olarak bir araya gelmiştik. O zamandan itibaren bütün devrimci-yurtsever kurumların etkinliklerinde sahne alıyorduk. Kültür merkezi kurulduktan sonra biraz daha profesyonel bir çalışma olanağı bulduk ve çalışmalarımızı biraz daha geliştirdik. Devrimci müzik grubu olabilmek, devrimci bir faaliyetin içerisinde aktif bir şekilde yer almakla başlayan bir şey. Devrimci olabilmek aslında böyle bir ölçüt. Tamamen mücadeleye dair, insanlığa dair bir sorumluluk hissetmek ve bu sorumluluk çerçevesinde örgütlü bir şekilde kültür-sanat faaliyeti sürdürerek müzikal üretimlerini yapabilmek; bizce devrimci müziğin ölçütü ve onu devrimci yapan şey budur.

Gölge Kültür Merkezi’nde müzik dışında çalışmalar da var. Koro, halk dansları ve tiyatro çalışmalarının yanı sıra çocuklar için Kürtçe masal çalışmaları yapılıyor. Özellikle gençlerin bu kültür-sanat çalışmalara ilgi gösterdiğini takip ediyoruz. Yine yaptığınız çalışmalardan biri de “uyuşturulmaya karşı müzisyenler” çalışması. Lice’deki gençlere bağlama, gitar ve bendir tedariki için maddi katkılar istemişsiniz. Bu çalışma ne durumda ve hedefi nedir?

Gölge Kültür Sanat Merkezi’ni 2009 yılında bir bütün olarak kültür-sanat faaliyeti sürdüren bir kurum olması düşüncesiyle kurmuştuk. Kuruluşundan itibaren de uzun bir emek süreci ve yoğun çabalar sonucu aralıksız bu çalışmalarını sürdürüyor. Gölge Kültür Sanat Merkezi bölgemizde ihtiyaca karşılık gelen, hatta Esenyurt ve çevresinde kültür-sanat faaliyetlerinde bir çıkış noktası, bir referans noktası oldu ve açıkçası bu da bizim için çok büyük bir mutluluk.

Uyuşturucuya karşı müzisyenler çalışması ise şöyle bir çalışmaydı: Kürdistan şehirlerinde ve Türkiye metropollerinde gençlere sistematik olarak musallat edilmiş çok yoğun bir uyuşturucu belası var. Lice’de de buna karşı bir dernek çalışması vardı ve bu derneğin çalgı ihtiyacı vardı. Bunu bize ilettiler ve biz de müzisyenler olarak bu ihtiyacı giderebileceğimizi düşündük. Hemen bir çalışmayı başlatıp maddi katkı toplayarak gerekli ihtiyaca cevap olabilecek çalgıları toparladık ve gönderdik. Çalışmanın ilk etabı böylece sonuçlanmış oldu. Buradaki amaç tamamen orada böyle bir derneğin kuruluşu ve çalgı ihtiyacına cevap olabilmekti. Bunu da karşıladık ve başarılı bir sekilde sonuçlandırmış olduk. Benzer talepler geldiğinde yine sanatçı arkadaşlarımızla, ihtiyaca denk düşecek etkili çalışmalar yapabileceğimizi düşünüyoruz.

Yaptığımız şarkılar bizim değil halkın!

Albümlerinizi Kom Müzik’ten çıkarıyorsunuz. Elbette Kom Müzik de bir şirket ancak kuruluş amacı farklı. Şirketler düzenini yıkarken aynı zamanda bir şirket ihtiyacı ile de karşı karşıya kalıyoruz. Bu karşıtlığı diyalektik olarak nasıl ele alırsınız?

Gölgedekiler Müzik Grubu olarak hiçbir zaman kültür-sanat faaliyetlerini, devrimci sanat faaliyetlerini bir ticari faaliyet ve para kazanma aracı olarak görmedik, böyle de değerlendirmedik. Yani kurulduğumuz dönemlerden beri onlarca hatta yüzlerce ücretsiz konser verdik. Ezilen halkların mücadelesini, işçilerin, emekçilerin mücadelesini, müzikal üretimlerle yani şarkılarla ifade etmeye çalıştık. Dolayısıyla yaptığımız şarkılar aslında bizim değil halkın! Dolayısıyla aslında “şirket” çok teknik bir durumu ifade ediyor. Kom Müzik de zaten bunun farkında olan, teknik gerekçelerle bu çerçevede kurulmuş, mücadelenin kültür alanındaki teknik tıkanıklıklarının açılabilmesi için kurulmuş bir şirket. Tabii ki bu tamamen teknik bir durum. Biz Kom’un durumunu bir şirket olarak nitelendirmiyoruz. Dolayısıyla yaptığımız üretimlerin tamamımın sahibi halktır.

Kom Müzik’i, bizler yarın bir gün yaşamda olmasak da üretimlerimize sahip çıkılacağı, ezilen halklara ve yaptığımız eserlerin özlerine ulaştırabileceği bir mecra olarak değerlendiriyoruz ve hem yeni eserlerin üretilmesi için yeni mecraların kazanılması hem de devrimci sanat faaliyetlerinin desteklenmesi noktasında Kom Müzik’in burada çok değerli bir yerde olduğunu düşünüyoruz.

Konserleriniz marşlar, halkın toplumsal belleğinde yer eden şarkılar, yeni besteler ve halaylarla oldukça coşkulu geçiyor. Bunların hepsi incelenmeye değer elbette ama halay meselesi özel olarak dikkat çekiyor. Yanılmıyorsam konserleriniz genellikle halaylarla ve coşkuyla bitiyor. Halay, bir yandan geçmişten bugüne uzanan kültürün önemli bir parçası, bir yandan da hâlen insanların birlikteliğini ve yapılan etkinliklere bedensel dahiliyetini ortaya koymasını sağlıyor. Siz nasıl görüyorsunuz halay formunun gücünü ve sınırlılıklarını?

Gölgedekiler Müzik Grubu’nu ilk kurduğumuz dönemlerde şöyle bir düşüncemiz vardı.  Sahnede tamamen kendi üretimlerimizle, sözünü, müziğini kendimizin yazdığı üretimlerle yer almak istedik. Bunu belli ölçülerde başardık ancak bir yandan da dinleyicilerin farklı beklentilerinin olduğunu gördük zamanla.

Halay da bunlardan biri; bir dans, bir koreografi aslında, bedenin bir yansıması. Şu anda halayların çekilmediği neredeyse hiçbir konser olmuyor. Aslında biz de zaten aksini hiçbir zaman düşünmedik. Çünkü gerçekten halay geçmişten günümüze kadar insanların bir arada olduğu, birlikte coşup birlikte eğlenebildiği, yan yana gelip birbirine enerjisini, heyecanını kattığı ve o biriken enerjiyle büyük coşku meydana getiren bir şey. Bu birliktelik hâli bizim için çok anlamlı, çok değerli. Yani bizler için yan yana gelmek, birlikte eğlenmek aslında kaçınılmaz bir durum. Bunun da müzikal ve sanatsal karşılığı olarak halay çok önemli, çok değerli. Onun için biz de uzun zamandır halay eksenli çalışmalara daha çok yer vermeye çalışıyoruz. Konserlerde de çok değerli bir karşılığının olduğunu görüyoruz.

’’Müziğimizi politik-protest olarak tarif ediyoruz’’

Müzikal olarak kendinizi nerede görüyorsunuz? Geleneksel öğelerle birlikte davul, bas gitar, elektro gitar gibi çalgıların da yoğun kullanımı var. Bir çeşit sentez demeliyiz ama nasıl bir sentez?

Biz Esenyurt’ta, Kürdistan’dan ve Anadolu’dan çok yoğun göçlerin olduğu bir kültürel dokuyla büyüdük. Fakat aynı zamanda güncel soundlar da hep kulağımızda yer edindi. Bir yandan da geçmişten günümüze bu coğrafyadaki müzikal çalışmalar yapan devrimci müzik grupları, müzisyenler de referansımız oldu. Örneğin Ruhi Su’yu, Koma Berxwedan’ı, Şivan Perwer’i, Koma Amed’i, Grup Yorum’u, Kızılırmak’ı, Zülfü Livaneli’yi, Sadık Gürbüz‘ü ve burada ismini anamadığımız onlarca müzisyeni dinleyerek büyüdük. Bizim müziğimizde bunların da payının olduğunu söylemekte fayda var. Dolayısıyla Çağdaş Halk Müziği külliyatından besleniyoruz ve müziğimizi de politik-protest müzik olarak tarifliyoruz. Sound olarak da elektro gitar ve bateri; özellikle duyguyu ifade etme noktasında bir karşı çıkış, kurulu ve verili düzeni reddeden, yüksek perdeden ses çıkarıp duygularımızı güçlendiren bir noktada duruyor.

Gezi sürecine ilişkin yaptığınız “Diriliyorum” şarkısı “alır büyüklerin yerini küçükler” diyor. Siz kültür merkezinde aynı zamanda bir okul gibi çalışıyorsunuz, peki bu dizeler doğrulandı mı? Bir kuşak yetişiyor mu sizde?

Devrimci kültür-sanat faaliyeti içinde olmanın bütün zorluklarını 14 yıldır yaşayan ama buna rağmen faaliyetlerimizde süreklilik oluşturabilen bir topluluğuz. Şu anda Gölgedekiler Müzik Grubu’nda çalışma yürüten arkadaşlarımızın tamamı kültür merkezi faaliyetlerimizin içinde yetişen insanlar. Yine aynı şekilde kültür merkezinin tiyatro ve halk dansları topluluklarının tamamı da kültür merkezimizde yetişen insanlardan oluşuyor. Derslerdeki öğretmen ihtiyacının büyük bir kısmını da kültür merkezimizin kendi dinamikleri ve kendi yetiştirdiği insanlardan karşılıyoruz. Dolayısıyla böyle bir döngüyü belli ölçülerde başarmış durumdayız, bu da bizi çok mutlu ediyor.

Gölgedekiler’in müziğinde memnun olmadığınız ve değiştirmek/geliştirmek için çalıştığınız bir yön var mı?

Gölgedekiler Müzik Grubu’nun soundunu oturtmak için uzun zaman çaba sarf ettik ve böylece belli bir noktaya ulaşmış oldu. Biz bu hâlinden açıkçası memnunuz. Ancak kimi eksiklikler ve tıkanıklıkların olduğunu gözlemliyor ve bunların da giderilmesi için çaba sarf ediyoruz. Müzikal nitelik noktasında bir şeyleri derli toplu hâle getirmek için de yoğun çaba sarf ediyoruz.

Bunun dışında müzik grubunda yer alan arkadaşlarımızın tamamı aslında bu semtte oturan halkın çocukları. Yani müzikal olarak da belli bir altyapı kazanılması çok zaman alıyor. Dolayısıyla üretimin düzeyinin belli bir noktaya gelmesi bizim adımıza sevindirici bir şey. Ancak devrimci kültür-sanat faaliyetleri ve devrimci müzikte büyük bir mecra kaybının yaşandığını görüyoruz. Bu da aslında temel bir eksiklik gibi duruyor. Bu eksikliğin giderilmesi tek başına bizle ilgili ya da bizim aşabileceğimiz bir şey değil ama bu hepimizin sırtında bir yük ve çözülmesi gereken bir durum.

Albümlerinizde iki dilde şarkılar var: Kürtçe ve Türkçe. Farklı dillerde şarkılar söyleme ve halkların kültürünü taşıma meselesine nasıl bakıyorsunuz?

Aslında albümümüzde sadece iki dil yok. İlk albümümüzde Ermenice bir eser de yer aldı. Gölgedekiler Müzik Grubu her zaman çok dilli bir müzik yapabilmeyi düşündü ve bunu merkezine aldı. İstanbul’da ağırlıklı olarak Kürtlerin yaşadığı ilçe olan Esenyurt’ta yaşıyoruz ama aynı zamanda Trakya Göçmenlerinin, Arnavutların, Pomakların, Bulgarların yaşadığı kozmopolit bir yer burası. Şu anda Afrika’dan, Orta Asya’dan ve Arap Yarımadası’ndan göçmen olarak gelen çok sayıda insan da burada yaşıyor. Bunların hepsinin taşıdığı kültürel dokuyu, zenginliği önemsiyor ve yapabildiğimiz ölçüde çok dilli müzik yapmaya çalışıyoruz. Yine konserlerimizde de farklı dillerdeki şarkılara yer vermeye çalışıyoruz.

’’Sistemle olan bağların koparılması gerek’’

Yakın zamanda 15 devrimci müzik grubunun ortak albümü olan “Kavga”da siz de “Kır Kabuğunu” ile yer aldınız. Albüm sizde ve dinleyicilerde nasıl bir etki yarattı?

“Kavga” albüm çalışması, bizler açısından çok değerli ve heyecan verici bir çalışma oldu. Devrimci müzik grupları uzun zamandır bir araya gelip böyle bir üretim yapmamışlardı. 

Devrimci müzik gruplarının revaçta olduğu çocukluk dönemimizde, gruplar ve kişiler böyle ortak çalışmalara yer verirlerdi ve ayrıca dinleyiciler de karışık kasetler doldururlar, bu tip albümleri doğalında yaratırlardı. Bu noktadan bakıldığında aslında büyük bir ihtiyaca cevap olan bir çalışma oldu bu. Biz de bu albümde bulunmaktan çok büyük mutluluk duyduk. Ancak albümün etkisi düşündüğümüz kadar büyük bir alana yayılmadı. Bu da daha önce bahsettiğimiz gibi devrimci kültür faaliyetlerinin durumu ve mücadelenin seyri ile alakalı. Bunu değiştirmek tabii ki bizim mücadelemize bağlı ancak albümün sınırlı bir çevrede heyecan yarattığı ama çok geniş çevrelerle buluşmadığı tespitini de yapmak gerekir.

“Kır Kabuğunu” şarkısında kozadan dışarı davet var. Nedir bu koza metaforu? Bugün için neresidir bu koza ve nereye çağırıyorsunuz?

Kır kabuğunu şarkısı, aslında bizim devrimci mücadelede ağır koşullarda savaşan ve yakın zamanda yaşamını yitiren devrimcilere atfen yaptığımız bir şarkı. Sistemle olan bağların koparılması noktasında egemenlerin ve kurulu düzenin bize dayattığı yaşam formatının tamamını reddedip bunun dışına çıkmamız gerektiğini ifade etmeye çalıştık. Bu anlamıyla da çok önemsediğimiz, çok sevdiğimiz bir şarkı oldu. Biz adil, eşit, sınırsız ve sömürüsüz yaşanabileceğini düşünüyoruz. Buna giden yolda da insanların devrimcileşmesinin ve devrimci özünü korumasının çok önemli bir yerde durduğunu düşünüyoruz. Biz kurulu düzeni, egemenlerin ve dünyadaki bütün egemen sistemlerin, ulus devletlerin, emperyal düzenin dayattığı bütün her şeyi reddetmenin devrimcileşmekten geçtiğini düşünüyoruz. Kozanın dışından kastımız da sınıfsız, sömürüsüz, özgür bir dünya olarak tarif ettiğimiz yer. Herkesi ve özellikle gençleri, dayatılan yaşamın dışına çıkmaya ve özgür bir yaşam uğruna mücadele etmeye çağırıyoruz.

Gölgedekiler’in yakın dönem planları neler?

Gölgedekiler Müzik Grubu’nun öncülüğüyle kültür merkezimiz bünyesinde tamamen Kürtçe müzik yapan bir müzik grubu kurduk ve ilk çalışmamız yakında yayınlanacak. Bunun dışında Gölgedekiler Müzik Grubu’nun yeni bestelerini ve geçmişte yaptığı besteleri yayınlayacağız. Ayrıca tiyatro oyun müzikleri yaptığımız süre zarfında oluşturduğumuz besteleri de yayınlamayı planlıyoruz. Bunlar dışında “Kavga” isimli ortak albümle başladığımız “SolMüzik” isimli birliktelik baharda yeni bir albüm ile devam edecek. O albüm için de bir şarkı üzerine çalışıyoruz.

Söyleşi, ilk olarak Yeni Yaşam Gazetesi’nde yayınlanmıştır