ADALILAR: ‘‘İnsan kendini toplumsal eylemi yoluyla kendi çamurundan yaratmıştır’’

Çalışmalarına 1990’larla başlayan uzun soluklu devrimci müzik gruplarımızdan Adalılar ile geçmişten bugüne serüvenlerini, bugünün devrimci müziğini ve yeni dönem planlarını konuştuk.

Adalılar’ın şimdiye dek yayımladığı albümler şöyle: 

1991 – İrfan

1997 – Adalılar II 

1998 – Biz Halkız

2002 – Adalılar Türkü Söyler

2010 – Geceyi Kuşatanlara

2014 – Haziran

* Adalılar ile ilgili geniş bir bilgi için X’deki ‘‘Sol Müzik Arşiv’’in flood’u faydalı olabilir.

  • 90’lardan bugüne uzanan bir süreç olmuş Adalılar. Galiba ki 2000’lerin başına kadarki süreç ile 2010’dan bugüne kadarki süreci ayrı ayrı ele almak gerekiyor. Bu dönemlerin birbirinden farklılaştıran ve aynı zamanda da ‘‘Adalılar’’ ismiyle ortaklaştıran nedir?

Adalılar, ismini toplumsal mücadeleden alan ve toplumsal mücadeleye de sanatıyla, müziğiyle katkıda bulunan bir müzik grubu. 90’lı yıllarda Ankara’da devrimci geleneğin içinde yer alan, Hakan Yeşilyurt’un da aralarında bulunduğu değerli sanatçılarımızca kurulan, geniş kitleler nezdinde beğeni toplayan bir grup. O dönemde dört albüm çıkarıyor Adalılar: 1991’de  ‘‘İrfan’’, 1997’de ‘‘Adalılar II’’, 1998’de ‘‘Biz Halkız’’, 2002’de ‘‘Adalılar Türkü Söyler’’.

2004 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisi, aynı zamanda Devrimci Hareket Dergisi emekçisi olan Önder Babat katlediliyor ve 2005 yılında, anısını mücadelede yaşatmak adına Önder Babat Kültür Merkezi kuruluyor. Bu süreçte her zaman yanımızda yer alarak katkıda bulunan değerli sanatçı dostumuz Hakan Yeşilyurt’un Önder Babat Müzik Topluluğu’na “Adalılar” ismini layık görmesiyle bir bayrak değişimi yaşanıyor. 2005’ten beri Serhad Raşa yönetiminde çalışmalarını sürdüren geleneğin müzik grubu olarak “Adalılar”ın yeni süreci 2009 yılında bu şekilde başlamış oluyor. Bu yeni süreçte üretilmiş olan besteler, 2010 yılında yayımlanan “Geceyi Kuşatanlara” albümünde yer alıyor. O albüme Hakan Yeşilyurt, İlkay Akkaya, Ali Nafile ve Serhad Raşa da destek veriyor ve o süreç bir anlamda Adalılar için yeniden bir çıkış dönemi niteliği kazanıyor. 2014’te de Gezi Direnişi’ne ve orada ölümsüzleşen canlarımıza saygı duruşu niteliğinde olan ‘‘Haziran’’ albümü yayımlanıyor. Bu albümlerin yanında, Önder Babat Politik Tiyatro Topluluğu’nun Nazım Hikmet ve Orhan Kemal’in yaşamını anlatan ‘‘Haziran’da Ölmek Zor’’ adlı oyununda müziklerimizle yer alıyoruz. Oyun, iki sezon içerisinde birçok kez, bizim de sahnede olduğumuz şekliyle sergileniyor. 

Bugün, değişen teknolojinin de etkisiyle albüm formatının fonksiyonel olmaktan çıktığını da görerek süreçlere özgü şarkılarımızı tekli olarak yayımlıyoruz. 16 Nisan Referandum’u sürecinde yayımladığımız “Hayır”, kadın mücadelesine selam eden “Bizim Kadınlar”, Yüksel Direnişi’ne işaret eden “Ruhunu Açlıkla Doyuranlara”, Boğaziçi Direnişi’ne selam duran “Kayyumlu Kelepçe” gibi şarkılarımız bunun örneği olarak ele alınabilir.

‘’Star Kültürü insanın bencil yanlarını yüceltiyor’’

  • Devrimci müzik gruplarında kadro sürekliliğini yaratmak pek mümkün olamıyor. Elbette bunun devletin baskısı, ekonomik sebepler, bireyciliğin giderek hegemonik olması gibi sebepleri de var. Fakat sonuçta bir bayrak yarışı gibi ilerliyor bu çabalar. Burada da galiba kuşaklar arası aktarım ve yapının işleyiş normları önemli bir yere geliyor. Sizde bu kadro değişimleri nasıl cereyan etti? Nasıl üstesinden geldiniz?

Açıkçası 12 Eylül ve sonrası Türkiye toplumunun mozaiği, sistemin hâkimleri tarafından yapılan örgütlü müdahalelerle değiştirildi. Reel sosyalizmin çözülüşüyle birlikte, neoliberal rüzgara eşlik eden bireycilik, tüketim kültürü, gündelik fast-food kültürü, popüler kültür, postmodernizm, nasıl adlandırmak istersek, toplumu hızlı bir şekilde etkisi altına almaya başladı. Bizim grup olarak köklerimiz derinlerde olsa da hayat sahnesine çıkışımız bu döneme tekabül ediyor.

Sanat, insanın insan kalma mücadelesidir. Bugün hakim olan ‘‘star kültürü’’, sistemin işleyişiyle uyumlu şekilde insanın bireyci ve bencil yanlarını yücelten içerikler üretiyor ve insanı toplumdan yalıtarak yalnızlaştırıyor. Halkı küçümseyerek, kendine halkın üstünde ayrıcalıklı bir yer tarif ediyor. Bu, bizim anladığımız anlamda bir sanatsal üretim zemini değildir ve biz tam da bunun karşısındayız. 

İnsan toplumsal bir varlıktır, bir kültür varlığıdır. Tarihsel serüveninde insan, kendini toplumsal eylemiyle, kendi çamurundan yaratmıştır. Geri olan, köhneyen yanlarını atmış, iyiden, güzelden, aydınlıktan yana adımlar atarak ilerlemiştir. Sanat da toplumsallığı yoğurarak, yarınları yaratacak ütopyaları günde duyumsatmanın aracına dönüşmüştür. Bizim sanat anlayışımız budur. Geleceği yaratmaya dönüktür.

Sınıf kavgasının kültürünü, geleceği yaratacak toplumsallığın kültürünü sanatımızla yeniden üretirken aslında bizler de kendimizi kendi toprağımızda yoğuruyoruz. Köklerimiz derinlerde. Pir Sultan’dan, Nesimi’den bugüne damar damar geliyor. Victor Jara’dan, Ruhi Su’dan aldığımız kökle bugünden yarına tomurcuklanmaya çalışıyoruz. Adalı’nın türküsünü söylemek isteyenleri, dostları bir araya gelerek yaktığımız bu ateşi birlikte büyütmeye davet ediyoruz. Bu yolculuk da dünden bugüne böyle sürüyor. Üretmiş olduğumuz şarkıların sunmuş olduğu perspektif aynı zamanda sanat anlayışımızın rafine hali. Bu nedenle bireyi starlaştırmak yerine sınıfı, halkı, kolektifi özneleştirmeyi seçiyoruz. Bu yolda yürümek isteyenlerle de bir soru cevap süreci oluyor bu kolektif özneleşme hali. Böylelikle ayakta kalıyor kolektif ruhumuz.

  • Önder Babat Kültür Merkezi bünyesinde çalışmalarını sürdüren örgütlü bir müzik grubusunuz. Bireycileşmenin, kariyerizmin bu kadar öne çıktığı ve geçim zorluğunun bu kadar arttığı bir zamanda örgütlü bir müzik grubu olarak çalışmalara devam etmeyi nasıl başarıyorsunuz ve nerelerde zorlanıyorsunuz?

Açıkçası zor bir süreç. İnsanın, yabancılaştırıcı/bireycileştirici kuşatmayla bu denli yoğun karşılaştığı bir dönem olmadı. Ancak sanatıyla topluma katkısı olan, eylemiyle bedel ödeyenlere borçluyuz, yarınlara borçluyuz. Özgür olmak istiyorsak, yarınlarda yaşayacak bir doğa istiyorsak, yabancılaşmanın yalnızlaştıran ve insan ruhunu teslim alan etkisinden kurtulmak istiyorsak mücadele etmek zorundayız. Üstelik sadece sanatımızla değil, elimizde neyimiz varsa, her şeyimizle. Pablo Picasso’nun konuyla ilgili şu sözleri öğretici: “Biz sanatçılar yıkılmayız ve sanatımızı icra etmek için her şeye gücümüz yeter; bir hapishanede, hatta bir toplama kampında, hücremin tozlu zeminine ıslak dilimle resim yapmak zorunda kalsam bile”. Sanat en kötü koşullarda da icra edilebilir ve o koşullara direnme gücü verir.

Zorlandığımız birçok nokta oluyor tabii ki. Egemenin baskısı, maddi imkânsızlıklar, kişisel yaşamlarımızı idame ettirme zorlukları gibi birçok sorun yaşıyoruz. Ancak örgütlü durulduğunda hiçbir sorun aşılmaz değildir. Örgütlülük kişiyi özgürleştiren bir gelişim zenginliğini de sağlar, koşullarla baş edebilme gücünü de… Biz de sanat çalışmalarımızı bu güçle sürdürüyoruz. Sevenlerimizden aldığımız destek de bizi ayrıca motive ediyor.

‘‘Sadece sanatıyla değil eylemiyle de…’’

  • ‘‘Adalılar’’ dendiğinde bilen kişilerin zihninde ‘‘devrimci müzik grubu’’ eşleştirmesi rahatlıkla kurulur. Peki, nedir Adalılar’ı devrimci bir müzik grubu yapan şey? Belki de şunu sormalıyız: Bir devrimci müzik grubunu devrimci müzik grubu yapan şey nedir?

Sanatçının sadece sanatıyla değil eylemiyle de yaşamı güzelden, iyiden ve haklıdan yana değiştirmek için çabalaması gerektiği inancıyla gücümüzün yettiği her alanda olmaya çalıştık. Dayanışmaya da gittik. Konserler de düzenledik. Bugünlerde hep birlikte tanık olduğumuz emperyalist ve siyonist savaş ve saldırganlığa karşı tavrımızı ortaya koyduk. Mazlum halkların yanında olduğumuzu her zaman haykırdık.

Gezi oluyor, o toplumsal tabloyu yarına taşıyacak şarkılar yapmaya çalışıyoruz. Soma’da işçiler katlediliyor, madencilerin feryadını duyurmaya çalışıyoruz. Kadınların çığlığını sanatımıza taşıyoruz. Toplumsallığın içinde, egemenlerin saldırılarıyla canı yanan insanları acılarından kucaklayıp mücadeleye çağıran şarkılar yapmaya çalışıyoruz. Bir müzik grubunu devrimci yapan şeyin de bu olduğunu düşünüyoruz. Yarının özgür, eşit, doğayla uyumlu dünyasını çağıran sanatı icra etmek, icracıyı devrimci kılar diye düşünüyoruz.

  • Konserlerinizde kendi bestelerinizin yanında sık sık geçmişte üretilen şarkıları da seslendiriyorsunuz. Örneğin, ‘‘Gün Tutuşur’’, ‘‘İnce Memed’’, ‘‘Eylem Güzeli’’, ‘‘Beyazıt Marşı’’ Youtube’da da konser kesitleri şeklinde yayımlanan kayıtlarınızdan. Mücadelenin tarihiyle kurulan bu bağı nicel ve nitel olarak tartışmak mücadeleye güç katacaktır diye düşünüyoruz. Sizin için, bahsi geçen şarkılardan bugüne değişmeyen ve değişen nedir?

Her dönemin içeriği ve ona bağlı olarak da biçimi farklıdır. Ancak bugün aynı olan şey sınıfsal eşitsizliğin sürmesidir. Dün başka biçimdeydi, bugün başka biçimde… Dün Pir Sultan olup Hızır Paşa’da gördüğümüz şeyi, bugün küresel düzeyde emperyalizm, ülke özgülünde saray rejimi olarak yaşıyoruz.

Ve bu hegemonyaya karşı, dünden bugüne, düşmanı da dostu da tarifleyen şarkıları tarihin derinliğinden alıp bugüne, yeni biçimler katarak taşıyıp sınıfı/halkı özneleştirmek gibi bir dert içindeyiz. Ezilenlerin dünden bugüne uzanan sanatsal birikiminden hiçbir şekilde kopmak gibi bir derdimiz yok. Onun yeni biçimlerde bugüne taşınmasını önemsediğimiz gibi bu birikime yeni içerikleri yeni biçimlerle katmak için de çalışmalarımız sürüyor.

Diyalektik olarak her şey değişiyor. Bizim değişen içeriğe dair yeni biçimler bulma ve derdimizi anlatma gibi bir sorumluluğumuz var. Bunu yeni bestelerimizde görmek mümkün. Yakında yayınlanacak şarkılarımızda da bunun arayışını göreceksiniz.

  • 2023 Eylül’de devrimci müzik gruplarının ortak albümü ‘‘Kavga’’da siz de yer aldınız? Bu birlikteliği ve albümü nasıl yorumluyorsunuz?

Öncelikle bu albüm fikrinin oluşmasında öncülük eden ve bizlerle bu kolektifte var olmamız noktasında iletişime geçen Grup Vardiya’ya ve bu kolektifin parçası olan diğer müzik topluluklarına selam ederek başlamak isteriz söze. “Kavga” albümü, çıkış noktası itibariyle tüm devrimci müzik gruplarına, devrimcilere, mücadelenin herhangi bir alanında olan, daha da geniş ifade edecek olursak toplumun tüm ilerici unsurlarına yönelik gerçekleştirilen saldırıların yoğunlaştığı bu süreçte, birlikteliğin zeminini oluşturması noktasında çok değerli bir yerde. Farklı biçimlerde, kendisini devrimci mücadelenin bir parçası olarak gören 15 müzik grubunun/topluluğunun bu kadar kısa bir sürede, tartışmalarını en birleştirici şekilde yürüterek bu albümü oluşturmasının, mücadelenin ortaklaştırılabilmesi bağlamında önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz. Her ne kadar önümüzdeki süreçte kolektifin içerisinde aktif yer alamayacak olsak da, eklenecek olan yeni topluluklarla çok iyi işler çıkacağına inancımız yüksektir

‘‘Devrimci Değerlerin Aydınlık Adasını Büyüterek Ayakta Kalabiliriz’’

  • ‘‘Kavga’’ albümündeki şarkınız ‘‘Gardenya’’. Devrimci müziğin içerisinde geçmişten bugüne uzanan imge havuzunda ‘‘Gardenya Çiçeği’’ne hiç rastlamadık.  Şarkıda ‘‘Amansızca vuran dalgaların ortasında’’ diye tarif ettiğiniz ‘‘Gardenya Çiçeği’’ kavgada neye karşılık geliyor?

Bizim gözümüzde “Gardenya” kirlenmeye direnen temiz kalan bir adayı tarifliyor. Gardenya çiçeğinin kendine has bir temizliği, beyazlığı ve duruluğu vardır. Bu kokuşmuş, kirli karanlığa karşı direnci farklı bir şekilde, Gardenya imgesi üzerinden ifade etmek istedik. Bugün karanlığın ve kirliliğin ortasında devrimci değerlerin aydınlık adasını büyüterek ayakta kalabiliriz diye düşünüyoruz.

  • Adalılar’ın önümüzdeki döneme dair planları nedir?

Sınıf mücadelesinin sanat alanında mevzisi olmaya çabalayan Önder Babat Kültür Merkezi’nin bünyesinde çalışmalarımız devam ediyor. Masamızda yeni bestelenmiş ve kayda girmeyi bekleyen şarkılarımız var. Bu çalışmaları da yakında dinleyenlerimizin beğenisine sunacağız.

Aslında önümüze koyduğumuz birden çok proje olmasına karşın son birkaç ayımızı daha çok kendi iç tartışmalarımıza ayırdığımız bir süreçteyiz. Geleneksel olandan vazgeçmeyen fakat hitap kitlesini genişletmek noktasında yeni biçimler üzerine tartıştığımız ve bizi bir adım daha öteye taşıyan nitelikteki bu tartışmalar ışığında tekli veya albüm şeklinde yeni üretimlerimizi yakın zamanda dinleyicilerimizle buluşturmayı hedefliyoruz. 

Ayrıca Önder Babat Kültür Merkezi emekçileri bir belgesel çalışması içerisindeler. Önder Babat’ın mücadelesini ve yaşamını anlatacak olan bu belgesel çalışmasına bizler de bir Önder Babat şarkısıyla dahil olacağız. Bunun yanı sıra, belli değerler çerçevesinde ortaklaşmış parçaları bir araya getirdiğimiz bir konseptle, farklı alanlarda konserler yapmak niyetindeyiz. Ve ayrıca hitap kitlemizi genişletmek noktasında atacağımız adımlar çerçevesinde, farklı dillerde, etnik çalgılarla icra ettiğimiz şarkılar da çok yakında dinleyici ile buluşacak. Şimdilik planlarımız bu yönde. Sözün özü, bizler sokaklarda, meydanlarda, alanlarda şarkılarımızı, türkülerimizi söylemeye, devrimci mücadele için üretmeye devam edeceğiz. Söyleşi için de sizlere ayrıca teşekkür ederiz.

Söyleşi: Helezonik Kreşendo