2001 yılında bir gitar ve etrafında şarkı söyleyen bir korodan filizlenen Sol Anahtarı 2004 yılında bir müzik grubuna dönüşüyor. Kurulduğundan bugüne Kıbrıs’ta Baraka Kültür Merkezi bünyesinde çalışmalarını sürdüren grubun şimdiye kadar yayınladığı albümler şöyle:
Başka Bir Şarkı (2009)
Kıbrıs Bizim (2011)
Yolda (2018)
Yeni Düzen Gazetesi’ne verdikleri röportajda isimlerinin zeminini şöyle ifade ediyorlar: ‘’İsmimiz müzikal anlamdan öte, sol değerlere hitap eden müzik olduğu için bu ismi taşır. İnsanın kalbi, aslında, vicdanı sol yanındadır. Sol her zaman vicdan olmuştur. Biz solun anahtarı olmak için de bu ismi aldık.”
—
Sol Anahtarı – Bağımsız Kıbrıs
‘’Hedefimiz bağımsız, birleşik, federal bir Kıbrıs’tır.’’
Biz Türkiye’dekiler bu topraklarda Kürtlerin sömürgeciliğe karşı verdiği mücadeleyi biliriz ama Kıbrıs’ın benzer minvaldeki mücadelesinin Türkiye’de yeterince gündem olmadığını söyleyebiliriz. Hatta “yavru vatan” türünden söylemlerle Kıbrıs’ın ayrı bir ülke olduğunu unutanlarımız bile olur. Haliyle orada süregiden sınıf savaşımı ve devrimci mücadelenin Türkiye’dekilerle benzeşen ve ayrışan tarafları da olacaktır. Bize Kıbrıs için tespit ettiğiniz ana çelişkileri ve sizin pozisyonunuzu özetleyebilir misiniz?
Kıbrıs emperyalizmin yeni sömürgesi konumunda bir adadır. Kıbrıs’ın sürekli hakimiyet altında tutulması stratejisi çerçevesinde, 1950’li yıllardan itibaren adada böl-yönet politikaları uygulanmıştır. Bu çerçevede ada halklarının birbirine kırdırılması ve emperyalizmin taşeron devletler (Türkiye ve Yunanistan) aracılığı ile bölgedeki hakimiyetinin devamı sağlanmıştır. Elbette bu politikanın başarılı olabilmesinde Kıbrıslı Elen şovenistlerin büyük halk şovenizminden beslenen ENOSİS (Yunanistan ile birleşme) ve ilerleyen yıllarda da Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek halk olarak yönetme yaklaşımları etkili olmuş; her iki halkın içerisindeki milliyetçi/şovenist liderliklerin hem birbirleriyle hem de komünist/sol harekete karşı ördükleri çatışmacı hat, tarihe damga vurmuştur. Genel olarak Kıbrıs’taki meseleler emperyalistler arası hegemonya, taşeron devletler arası rekabet ve yerli milliyetçiler arası çatışma çerçevesinde üç düzeyli bir ilişki/çelişkiler toplamıdır. Ne yazık ki tarihsel olarak bunlara karşı halkların kardeşliği ve emperyalizme karşı birliği mücadelesi, kısa süreli Kıbrıs Komünist Partisi’ni saymazsak, yetersiz ve eksik kalmıştır. Bu durumun oluşmasında en büyük etken de revizyonist AKEL’in Kilise ve Makarios kuyrukçusu ENOSİS siyasetini savunması olmuştur.
Kıbrıs halkları bugün düşmanlaştırılıp çatıştırılarak hem siyasi hem de fiili olarak bölünmüş durumdadır. Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi ve halklarının kardeşleştirilmesi mücadelesi de her iki halkın işçi sınıfları öncülüğünde ayrı ayrı ve koordineli olarak yürütülecek anti-emperyalist, anti-kapitalist bir mücadele ile mümkün olabilir. Biz bunun bir yandan kendi halkımız içerisinde emek, ekoloji ve kadın konularında direniş örgütleyip güçlenerek, diğer yandan da federal bir Kıbrıs için çalışarak mümkün olduğunu savunuyoruz. Hedefimiz bağımsız, birleşik, federal bir Kıbrıs’tır. Başta İngiliz Üsleri olmak üzere tüm emperyalist ilişkilerin adamızdan kovulması ve taşeron devletlerin geriletilmesi için Kıbrıs halkları, Yunanistan, İngiltere ve Türkiye emek hareketinin dayanışmasının şart olduğunu düşünüyoruz.
6 Şubat 2023’teki depremlerde Isias Otel’de hayatını kaybedenler için ‘’Sesimi Duyan var mı?’’ şarkısını yaptınız. Şarkının tanıtım metninde Türkiye ve Suriye’de depremi yaşayanlara başsağlığı dilediniz. Bu çok önemli bir ayrıntı ve sizin enternasyonalist özelliğinizi gösteriyor. Peki, bir yandan bağımsız bir Kıbrıs mücadelesi bir yandan da enternasyonalist sosyalist bir mücadele, bunların gereklilikleri iç içe geçerken uyumsuzluklar olmuyor mu?
Rosenthal’in bir örneği ile cevaba başlamakta yarar görüyoruz: Yaşam için gerekli şeylerin üretilmesinde alet kullanılması genel bir yasadır. Ancak bu genel yasa bize, kendi başına, alet kullanımında özel mülkiyetin oluşumunu ve üretim aletlerinin neden sermayeye dönüştüğünü açıklamaz. Bunun için genelin somut tarihsellik ve yerellik içindeki devinimini bilmek gerekir. Kısacası yerelin bağımsızlık mücadelesi ile özne olabilen bir hareketin genelin enternasyonalist, sosyalist dayanışmasının güçlü bir parçası olabileceği noktasındaki diyalektik bizi etkiliyor diyebiliriz.
’’Tıkandığınız noktada yanı başınızda duran yoldaşlarınız hem sizi motive ediyor hem de üretime direkt katkıda bulunabiliyor.’’
Baraka Kültür Merkezi bünyesinde çalışmalarınızı sürdürüyorsunuz. Soundcloud profilinizde şöyle demişsiniz: “Sol Anahtarı’nın çalışma tarzı şöyle; Birlikte belirlediğimiz parçaları istediğimiz gibi düzenleyerek bir repertuar oluşturmaktayız. Müzik grubu özerk bir yapıya sahip ve kendi programını düzenlediği gibi, hangi parçanın repertuara gireceğini de kendi belirliyor.’’ Bir yandan da aynı metinde “Baraka’nın değerlerinin insanlara bulaştırılmasında, gerek şarkıların sözlerini, gerekse müziğin yarattığı coşkuyu araç olarak kullanmak için.’’ ibaresi geçiyor. Grup müziğinin, kolektif çalışmaların giderek demode olarak görüldüğü günümüzde örgütlü bir müzik grubu olarak yola devam etmeniz kayda değer. Örgütlü bir toplamın içinde özerk bir var oluşunuzu besleyici ve zorlayıcı yönleriyle ele alırsanız neler söylersiniz?
Bundan yıllar önce Baraka Kültür Merkezi kurulurken, sol ideolojiyi toplumda yayma adına kültürün ne kadar önemli bir yere sahip olduğunun bilinciyle yola çıkıldı. Bu anlamda Baraka Kültür Merkezi sadece müzik grubuyla değil; tiyatro ekibiyle, halka açık okuma-tartışma ve izle-tartış gibi etkinliklerle, video atölyeleriyle, çocuklara yönelik yaz kurslarıyla, düzenli olarak uzun yıllardır çıkardığı dergisiyle (Argasdi) ve daha birçok kanalla halka ulaşma gayesinde olan bir örgüttür. Bizler müzik grubu olarak, sizlerin de dediği gibi bu toplamın içerisinde küçük bir parçayız. Şarkılarımızı da Baraka’nın sol değerlerini topluma yayma motivasyonuyla yapıyoruz. Ancak günümüzde popüler kültür karşısında, değerlerinden geri adım atmadan ayakta kalabilmek de oldukça güç. Özümüzü kaybetmeden ama günümüze de ayak uydurarak ve toplumun ihtiyaçlarını da yanıtsız bırakmadan, toplumdan kopmadan, sesimizi, şarkılarımızı, türkülerimizi söylemeye ve üretmeye devam ediyoruz. Üretme demişken, kuşkusuz ki kolektif bir bütünün parçası olmanın en önemli avantajlarından birisini de üretim aşamasında yaşıyoruz. Tıkandığınız noktada yanı başınızda duran yoldaşlarınız hem sizi motive ediyor hem de üretime direkt katkıda bulunabiliyor. Bunun biz müzisyenler adına oldukça önemli bir avantaj olduğunu düşünüyoruz. Birçok kez tiyatro ekibimizin oyunlarına, örgütümüz tarafından hazırlanan belgesellere vs. besteler yaptık. Bu bizim gelişimimizde önemli bir besleyici rol oynadı diye düşünüyoruz. Sol Anahtarı evet örgüt içerisinde özerk bir yapıya sahiptir ancak bu Baraka’nın değerlerine ters hareket edebilir anlamına gelmiyor. Tam tersine Baraka’nın değerleri de değişime kapalı dogmalar değil; bizlerin önerileri ile de tartışılıp değiştirilebiliyor. Dolayısıyla bir etkileşim söz konusu.
“Başka Bir Şarkı” albümünüzün tanıtım yazısında Shakespeare’in “Bir ülkenin türkülerini yapanlar, yasalarını yapanlardan daha güçlüdür.” sözünü kullanmışsınız. Türküleri yapanlar, bugün, yasaları yapanlara gücünü nasıl gösterebilir, kabul ettirebilir?
Yasaları yapanlara karşı güç gösterebilmek örgütlü bir mücadeleyi gerektirir. Türküler halkın içinden, halkın sorunlarından ne kadar beslenerek yapılırsa, halkın duygularına ne kadar dokunursa gerçek yaşamda da o kadar karşılık bulur. Bu karşılık da halkın potansiyel örgütlülüğünü artırır. Halkın hemhal olabilme duygusunu güçlendirir. İşte tam da bu durumda türküleri yapanlar ve halk gerçek bir güç haline dönüşür.
‘’Çağdaş protest halk müziği türüne uygun olan yerel anonim parçaları dikkatle inceliyoruz’’
Şarkılarınızın isimleri arasında gezerken bir isim dikkatimizi çekti: Hasan Bulliler Destanı, Hasan Bulliler kimdir, neden bu şarkıyı yaptınız?
Hasan Bulliler’in hikâyesi kısaca şöyle: İngiliz Sömürge idaresi yıllarında, Baf kazasının Mamonya köyünden Hasan Ahmet Bulli, haksız yere çarptırıldığı mahkumiyet cezasını çekmek için hapishaneye götürülürken kaçarak dağlara sığınır. Bu olaydan 6 yıl sonra Hasan’ın iki kardeşi Mehmet ve Hüseyin de bir kavgaya karışırlar ve bıçakladıkları kişinin ölmesi üzerine dağa çıkarlar. Zaman içinde bu çete, yeni katılanlarla büyümeye başlar. Hasan Bulliler Çetesi, İngiliz Sömürge polisine karşı verdikleri mücadele ile Kıbrıs halkları arasından azımsanmayacak bir ilgi ve sempati toplamışlardır. Dostları sandıkları Talha Mehmet Derviş’in ihaneti sonucu yakalanıp asılan çete üyelerinin İngiliz baskısına karşı mücadelesi Kıbrıs Halklarının hafızasında destanlar aracılığı ile kalıcılaşmıştır.
Bizim de Sol Anahtarı grubu olarak ilk albümümüzde yer verdiğimiz sözleri anonim olan bu eseri şarkılaştırmamızın sebebine gelecek olursak; Hasan Bulliler’in İngiliz sömürge yönetimine baş kaldırması, haksızlıklar karşısındaki çare arayışı, tek başına cesaretle başlattığı yolda çoğalarak, direne direne kazanma arzusu bizde bu sözleri melodiler ile birleştirme isteği uyandırdı. Biz de bu anlamlı sözlere can verdik. Müziği Tahsin Oygar ve Hüseyin Saltan’a ait, düzenlemesi ise Sol Anahtarı’na aittir.
HASAN BULLİLER DESTANI – SOL ANAHTARI
Albümlerinizde yeni besteler çoğunlukta ancak Kıbrıs’ın “Magosa Limanı”, “Gurtulamam Elinden” gibi halk şarkılarına da yer veriyorsunuz. Bunların repertuarınızdaki yeri ve önemi nedir?
Sol Anahtarı olarak benimsediğimiz çağdaş protest halk müziği türüne uygun olan yerel anonim parçaları dikkatle inceliyoruz. Bunun en önemli sebebi yıllarca ada halklarına yönelik dış güçlerin asimilasyon politikalarına karşı kültürümüzün kaybını azaltma çabamızdır. Kıbrıslı Türk halkı yıllardır daha az Türk daha az müslüman daha az sünni olmakla itham edilmektedir. Bu uğurda özel isimlerimizden tutun da köy isimlerimize, şehirlerimizin isimlerinin değiştirilmesine kadar varan çeşitli asimilasyon politikaları ile halen karşı karşıya kalmaktayız. Bunun sonucu sadece taşeron işgal politikası yapan Türkiye yöneticilerini değil sıradan Türkiyeli insanları hatta yoldaşlarımızı bile etkiliyor. Bugün Kıbrıs’ın en büyük iki şehrinin bile isimleri bu halkın kullanmadığı bir hal almış durumdadır. Lefkoşa yerine Lefkoşe, Mağusa yerine ise Magosa kullanımı dilde bir yanlışlık değil asimilasyon politikalarının yansımasıdır. İşte tam da bu yüzden Kıbrıslı Türk Halkı bu konulara oldukça hassasiyet göstermektedir. Biz de bu yüzden yerel kültürümüze ait direniş ve sınıfsal perspektife sahip parçalara albümümüzde yer veriyoruz. Gurtulaman Elimden parçasının sözleri anonim, müziği ise bize aittir. Gurtulaman Elimden, kendisi gibi emekçi olup ancak gözü yüksek sınıfların yaşamında olan bir kıza aşık olan bir müzik emekçisinin hikâyesidir. Mağusa Limanı ise söz ve müziği anonim olan, Kıbrıslı bir liman işçisinin İngiliz sömürge yönetiminin askerleri tarafından öldürülmesini konu almaktadır.
Albümlerde çeşitli konularla ilişkili şarkılar görüyoruz. Homofobiye karşı “Kime Ne”; doğayı savunmak için “Nükleer Başlıklı Kurt”, “Küresel Isınma”; barış için “Yolda” şarkısı gibi şarkılar, sizin bu alanları da sınıf mücadelesinin ve toplumsal özgürleşme mücadelesinin içerisinde ele aldığınızı gösteriyor desek doğru olur mu?
Kesinlikle doğru olur. Yıllardır içinde örgütlü bulunduğumuz Baraka Kültür Merkezi tam da saydığınız alanlar ve de fazlasını içeren bir değerler bütününü kolektif tartışmalar sonucu (devam ediyor) oluşturmakta ve bunlar çerçevesinde üretimlerini sürdürmeye çalışıyor. http://baraka.cc/?page_id=525
‘’En önemlisi, devrimci protest müziğin kitlelerle yeterince buluşmasını sağlamaktır.‘’
Şarkılarınızdan üçü Brecht şiiri, “Varacağız”, “Niye Taşıyorsun?” ve “Edep ve Ekmek”. Brecht hem Hitler faşizminden nasibini alan devrimci bir tiyatrocu hem de 20. yüzyılın önemli bir Marksist düşün insanı. Şiirleri de toplumsal çelişkileri güçlü şekilde vurgulayan eserler. Siz bu külliyatla nasıl tanışıp etkilendiniz ve bu eserleri bestelemeye karar verdiniz?
Baraka Kültür Merkezi kültürel alanda varlığını salt Sol Anahtarı müzik grubunun yanı sıra Baraka Tiyatro Ekibi, sun-izle-tartış sinema etkinliği, okuma-tartışma grubu ve Argasdi isimli süreli dergisi gibi etkinlik ve çalışma gruplarını da bünyesinde barındırıyor. Bunların her biri kendi öznel üretim sürecinde Marksist literatürün ürünleri ile buluşuyor, birbirlerini etkileyip besliyor. Bunun bir örneği olarak, soruda bahsi geçen şarkılar Baraka Tiyatro Ekibi’nin oyunları için bestelendi ve sonrasında da albümlerimizde yer buldu.
Müziğinizde çok çeşitli çalgılar kullanıyorsunuz ve farklı müzikal türler deniyorsunuz. Peki kendi müziğinizin mevcut halinde yeterli bulmadığınız, değiştirmek/geliştirmek istediğiniz bir yan var mı?
2004 yılında kurulmuş bir müzik grubu olarak türümüzü, kendi müziğimizi ve tarzımızı bulma yolculuğu da bir çırpıda gerçekleşmedi, hatta hâlâ devam ediyor desek yanlış olmaz. Her ne kadar, çağdaş protest halk müziği yapıyor olduğumuzu dillendirsek de çağdaş halk müziğinin de bir türe tekabül ettiğini söylemek oldukça güç. Çünkü bu kavram evrensel bir türden ziyade zamana ve koşullara göre değişen bir türdür diye düşünüyoruz. Dolayısı ile bunun üzerinde ille de Sol Anahtarı’na ait bir tür bulma çabamız yok. Sol Anahtarı’nın varlığı, biz şu anki müzisyenleri olmadan da devam edebilecek bir kabuk şeklini alsa yeter bizim için. Müziğimizle ilgili olarak yeterli bulmadığımız ve değiştirmek istediğimiz pek çok şey var ama kuşkusuz ki en önemlisi, devrimci protest müziğin kitlelerle yeterince buluşmasını sağlamaktır.
Sol Anahtarı – Üç Bulut Bir Yağmur
Yakın zamanda 15 devrimci müzik grubunun ortak albümü olarak yayınlanan “Kavga”da siz de “Üç Bulut Bir Yağmur” şarkısıyla yerinizi aldınız. Bu ortak albüm sizin için neler ifade ediyor? Kıbrıs’ta nasıl bir karşılık buldu?
Bizim için heyecan verici, öğretici ve önemli bir deneyimdi. Çeşitli geleneklerden gelen müzisyenlerin birbirleri ile dayanışması, yol göstericiliği, paylaşımı oldukça önemli idi. Birbirinden haberi bile olmayan devrimci müzik gruplarının bir araya gelebilmesi bir hedef doğrultusunda çalışması, deneyim aktarımı paha biçilmezdi. Bizler için çok özel bir başka deneyim ise Muğla’daki Akbelen Ormanı’nda, devlet desteğini arkasına alarak ağaç katliamında bulunan Limak Holding’e karşı gösterilen direnişi takip ederken, adamızda Bafra bölgesindeki sahilleri parselleyen Limak Otel’in bu holdingin dış yatırımlarından olduğunu fark etmemiz ve bunun üzerine bölgede protesto düzenleyerek Akbelen direnişçileri ile karşılıklı dayanışmamızı göstermemizdi. Kıbrıs’ta epey ses getirdi ve heyecan yarattı. Basının ve halkın ilgisi güzeldi. Bunun yanı sıra Kıbrıslılar, bilmedikleri devrimci müzik grupları ile tanışma fırsatı bulmuş oldu.
‘’Gençlerin Sol Anahtarı’na katılımını teşvik edecek daha mobilize küçük müzik grupları oluşturabilmek hedeflerimiz arasında.’’
“Üç Bulut Bir Yağmur’’ imgesi sizin için ne ifade ediyor?
Bizce “üç bulut bir yağmur” olmak, tam da Kavga albümünü yaratan farklı devrimci müzik gruplarının bir araya gelerek devrimci dayanışmayla her birinin etkisinden kat be kat etki yaratabilecek bir üretim gerçekleştirebilmesidir. Bu tabii ki halklar için de geçerli, yüreği soldan atan, ezilenin yanında olan örgütler için de geçerli. İşte bu olursa “yeryüzünün lanetlileri” birleşir; “…kopar fırtına, bu laneti savurur.”
Sol Anahtarı’nın önümüzdeki dönem için planları neler?
Bizler ezilenin safında mücadeleye devam etmek üzere 1 Mayıs, 14 Ağustos, 1 Eylül, 25 Kasım ve 8 Mart gibi önemli günlerde sokakta ve sahnede olmaya özen göstermeye devam edeceğiz. Elimizden geldiğince Baraka Kültür Merkezi değerleri çerçevesinde üretmeye devam edeceğiz. Gençlerin Sol Anahtarı’na katılımını teşvik edecek daha mobilize küçük müzik grupları oluşturabilmek hedeflerimiz arasında. Spotify’a Sol Anahtarı şarkılarını yüklemek de yakın tarihteki hedeflerimizden. Öte yandan nerede grev, direniş, eylem varsa Sol Anahtarı da orada olmaya devam edecek.
Röportaj: Helezonik Kreşendo